Denge ve Denetleme Ağı (DDA), 10 yılda Türkiye’deki demokrasi talebinin nasıl değiştiğini incelediği, “Türkiye’de Demokrasi Talebi Raporu”nu açıkladı.
KONDA’nın 2010-2019 yılları arasında toplamda 266 bin 993 kişiyle yüz yüze görüşerek gerçekleştirdiği araştırmanın sonuçları üzerinden hazırlanan rapor sonuçları, video konferans yöntemiyle, Denge ve Denetleme Ağı koordinatörlüğünde düzenlenen basın toplantısıyla paylaşıldı.
Rapora göre her 2 kişiden biri seçimlerin adil şekilde gerçekleştiğine inanmıyor ama yine de seçimler, vatandaş için kendini siyasal anlamda ifade etmenin vazgeçilmez aracı olarak görülüyor. Her 6 kişiden sadece biri siyasi partilere güveniyor. 100 kişiden en az 61’i yargının tamamen siyasallaştığı görüşünde ve toplumun yarısı yargıya güvenmiyor. Bu kişilere göre mahkemeler iktidar ilişkisine göre karar veriyor.
Ayrıca her 5 kişiden 2’si, yani toplumun yüzde 20’si, farklı nedenlerden dolayı ayrımcılığa uğradığını ve kendisini ikinci sınıf vatandaş gibi hissettiğini ifade ediyor.
DDA Direktörü Hayriye Ataş, raporda yer alan bulguların hem Türkiye’nin güncel siyasetine hem de uzun vadede demokrasi algısı ve pratiklerine dair önemli mesajlar sunduğunu belirterek, “Türkiye’de demokrasi talebine ve algısına ışık tutacak bu araştırmanın, anayasal reformlar, siyasi ve hukuki düzenlemelere bir arka plan oluşturacağını düşünüyoruz” yorumunda bulundu.
DDA’nın raporunda yer verilen bulgular şöyle:
“YARGI KİŞİYE GÖRE KARAR VERİYOR”
-Toplumun yarısından fazlası mahkemelerin, kişinin iktidarla ilişkisine ve gelirine göre karar verdiğini düşünüyor.
-10 kişiden 3’ü kişinin Kürt olup olmamasının yargı kararını etkilediği görüşünde.
-Kişinin cinsiyetinin mahkemelerin kararında etkili olduğunu düşünenlerin oranı ise yıllar içinde artıyor.
“YARGI BASKI ALTINDA”
-Mahkemeye yolu düşen 10 kişiden 3’ü, hukuk sistemine güveninin azaldığını belirtiyor.
-Toplumun yarısından fazlası yargının siyasallaştığına, iktidarların savcı ve hakimlere baskı uyguladığına inananların oranı giderek artıyor.
-100 kişiden en az 61’i yargının tamamen siyasallaştığı görüşünde.
“SİYASİ PARTİLERE GÜVEN DÜŞÜK”
-Toplumun çok büyük kesiminin seçimleri demokrasinin vazgeçilmezi olarak gördüğünü ortaya koyuyor. Ancak 2 kişiden biri, seçimlerin adil ve eşit bir ortamda gerçekleştiğini düşünmüyor.
-Siyasi partilere güven ise oldukça düşük. 6 kişiden sadece biri siyasi partilere güveniyor. Siyasi parti üyeliği oranı da oldukça düşük.
-Seçimler ve siyasi partiler dışındaki örgütlenme biçimlerini vatandaş meşru görse de, küçük bir kesim tarafından benimseniyor.
-Gösteri, yürüyüş, imza kampanyası gibi araçları meşru görenler toplumun yarısını oluştursa da, siyasi talepli bir eyleme katılmayı tercih edenlerin oranı yüzde 15’e ulaşmıyor.
“VATANDAŞIN YERELDE BEKLENTİSİ: KATILIMCILIK”
-Yerel yönetimlerin ek vergi, anadilde hizmet, yerel kaynakların kullanımı gibi konularda yetki sahibi olması konusunda toplumda çekimserlik hakim görülüyor. Toplumun 3’te biri bunu desteklerken, 3 biri karşı çıkıyor. Diğer üçte bir ise arada kalmış durumda. Bu çekimserliğin kaynağında ise Kürt meselesinin yattığı görülüyor.
-Bununla birlikte vatandaşlar, yerel yönetimlere daha etkin bir biçimde yer almak istiyor. 3 kişiden ikisi halkın mahallesi ve kentiyle ilgili verilen kararlara katılma hakkı olması gerektiği görüşünde.
“VATANDAŞ KANUN ÖNÜNDE EŞİT MUAMELE GÖRMEK İSTİYOR”
-10 kişiden en az 9’u adaleti, “herkesin dini, kökeni, cinsiyeti, fikri, dili, rengi ne olursa olsun eşit olması” diye tanımlıyor. Ama aynı zamanda 5 kişiden biri, adaletin “güçlülerin kendi haklı çıkarma yolu” olarak kullanıldığı görüşünde.
“KADIN CİNAYETLERİNDE MAHKEMELER TARAFLI”
-Toplumun yüzde 3’u kadın cinayetlerinde mahkemelerin taraflı karar verdiğini düşünüyor.
“5 KİŞİDEN 1’İ ‘KANUN BENİ KORUMAZ’ DİYOR”
-Suç işlemedikçe kanunlar ve mahkemelerin kendisini koruyacağına inananların oranı yüzde 67 olsa da, yüzde 20’lik bir kesim aksi görüşte.
-Üç kişiden biri hukukun, hata yapan devlet ya da onu temsil eden bir kişi olduğunda kendisini korumayacağına inanıyor.
-Yüzde 41’lik bir kesim ise devletin kurum ve memurlarının hukuk dışına çıktığını düşünüyor. Bunun aksini düşünenler ise yüzde 35’de kalıyor.
“ANAYASADAN BEKLENTİ ADALET VE EŞİTLİK”
-4 kişiden 3’ü, yargının devleti değil bireyi koruması gerektiğine inanıyor.
-Toplumun yarısından fazlası, Anayasal hak ve özgürlüklerin Terörle Mücadele adına sınırlandırılamayacağını düşünüyor. Ancak yüzde 24’lük bir kesim bireysel hak ve özgürlüklerin bu gerekçeyle sınırlandırılabileceği fikrinde. Yine “devletin güvenliğinin kişilerin haklarından önce gelir” önermesine katılanların oranı yüzde 56’yı buluyor.
-Görüşülen kişilerin yüzde 51’i “anayasa halkın görüşleri alınarak ve değerlendirilerek Meclis’te yapılmalıdır” diyor.
“KENDİMİ İKİNCİ SINIF VATANDAŞ HİSSEDİYORUM”
-Her 5 kişiden 2’si farklı nedenlerden dolayı ayrımcılığa uğradığını ve kendisini ikinci sınıf vatandaş gibi hissettiğini ifade ediyor.
-Toplumun tamamına yakını herkesin mahkemede adil yargılanması, kamu hizmetlerinden eşit ve adil biçimde yararlanması ve kültürel kimlik ya da cemaat olarak yaşayabilme özgürlüğünün tanınması gerektiği yönünde görüş belirtiyor.
-Din, dil, etnik köken, toplumsal cinsiyet gibi kriterleri vatandaşlığın şartı olarak ortaya koyan bir kesim bulunuyor.
“AZINLIK HAKLARININ SINIRLANDIRILABİLECEĞİNİ DÜŞÜNENLER AZALIYOR”
-Çoğunluk isterse azınlığın haklarının ortadan kaldırılabileceğini düşünenlerin oranı düşüyor. 2014’te toplumun yarısı bu yönde görüş belirtirken, 2017’de bu oranının yüzde 32’ye düştü.
-Başta Kürtler, Aleviler ve Müslüman olmayanlar ile eşcinseller olmak üzere, farklı kesimlerin toplum nezdinde eşit vatandaşlar olarak değerlendirilmesi ve onlara eşit haklar tanınması konularında dile getirilen çekinceler, eşit vatandaşlık algısı konusunda daha alınacak mesafe olduğuna işaret ediyor. Öteki ile akrabalık kurma, iş ortaklığı ve komşu olma konularında çekinceler söz konusu.
“İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ”
-Farklılıklara açık olmak, toplumunun genelinin dışında fikirler beyan edilmesi konusunda çekinceler hala sürüyor. Bunun tüm toplumun ifade özgürlüğünü ilgilendiren bir konu olduğu, bunun neden demokrasinin olmazsa olmazı olduğu konusu yeterince kavranmış değil.
“GELENEKSEL MEDYAYA GÜVEN AZALIYOR”
-Medyanın siyasi iktidarın yanlışlarını yazmalarının, halkı bu konularda bilgilendirmelerinin demokrasinin gereği olduğu önermesini “kesinlikle doğru” bulanlar yüzde 31’den yüzde 68’e yükselse de, gazetelerin bu görevlerini yerine getirmediklerine olan inanç da bir o kadar keskinleşmiş durumda. Başka bir ifadeyle medyanın dördüncü kuvvet olarak denge ve denetleme görevini yerine getiremediği düşünülüyor.
-Diğer yandan haber almak için büyük oranda sosyal medya ve internete yönelen vatandaş, bu platformlarda da sağlıklı ve doğru bilgiye erişemediğini düşünüyor.
Kaynak: Birgün
Raporun tamamı: