Sivil Toplum ve Medya Çalışmaları Derneği’nin (Sivil Sayfalar) Türkiye’de siyaset ve sivil toplum arasındaki dinamikleri analiz etmek amacıyla hazırladığı “Sivil Toplum ve Siyaset İlişkilerine Bakış” isimli raporda; iktidardan muhalefete, tüm kesimden katılımcıların sivil toplumdaki daralmadan ve siyasetteki içe kapanmadan rahatsızlık duymaları ve Türkiye’nin yaşadığı diğer siyasi krizlerle karşılaştırıldığında, hali hazırda yaşananın daha ağır bir süreç olarak algılamaları öne çıkan bulgulardan…
Friedrich-Ebert Stiftung Derneği (FES) desteği ile yapılan “Sivil Toplum ve Siyaset İlişkilerine Bakış” adlı araştırma, siyasette yaşanan krizin sivil topluma yansımalarını ortaya koymak, krizi aşmanın yollarını birlikte aramak, sivil topluma etkisizleşme ve daralma olarak yansıyan mevcut durumu değiştirmek için neler yapabileceğini keşfetmek amacıyla yapıldı. Bu kapsamda, sivil toplum profesyonelleri ve siyasi aktörlerle derinlemesine mülakatlar gerçekleştirildi.
Katılımcılara, sivil toplumun algısı, sivil toplumun kamu ve uluslararası kaynaklara erişimi, sivil toplum-siyaset ilişkisinin sağlıklı yürüyebilmesinin önündeki engeller ve öneriler, pandemi döneminde sivil toplumun durumundan oluşan beş ana bölümde 21 soru yöneltildi. Ayrıca, sivil toplum ve siyasi alandan katılımcılarla iki zoom toplantısı gerçekleştirerek bu sorular etrafında tartışıldı. Her biri ilginç ve çarpıcı tespitler içeren tüm mülakatların toplu bir analizi “Sivil Toplum ve Siyaset İlişkilerine Bakış” yayınında bir araya getirildi.
“Siyasetin Sivil Topluma En Kapalı Dönemi”
Araştırmanın en dikkat çeken bulgusu, iktidar ve muhalefete yakın tüm katılımcıların, sivil toplumdaki daralmadan ve siyasetteki içe kapanmadan rahatsızlık duymaları ve Türkiye’de yaşanan son siyasi krizin öncekilerden daha ağır bir süreç olarak algılandığında ortaklaşması. Katılımcılar, iktidarın sivil topluma kulaklarının en kapalı döneminin yaşandığını vurgularken, siyaset-sivil toplum ilişkileri açısından verimsiz bir dönem olduğunu düşünüyor.
Araştırmaya göre, siyasetin sivil toplumla ortaklaştığı başarı kriterlerinde 4 başlık öne çıkıyor:
- Kutuplaşmayı aşıcı/birleştirici söylem
- Farklı kesimlere açıklık/kapsayıcılık
- Mecliste gündem oluşturabilme
- Kararları etkileyebilme
Katılımcılar, Türkiye’de kadın ve ekoloji alanlarında yürütülen sivil toplum çalışmalarının, en etkili çalışmalar olduğunda birleşiyor.
Araştırmada öne çıkan bulgular 6 başlıkta toplanıyor:
- Sivil toplumun çok katmanlı etkisizleştirilmesi,
- Sivil toplum-siyaset iş birliğinin açmazları,
- Sivil toplum algısı, faaliyetler ve iyi örnekler,
- 15 Temmuz OHAL perspektifinden sivil toplum,
- Pandemi döneminin sivil topluma etkileri,
- Sivil toplum-siyaset iş birliğinin güçlenmesine yönelik öneriler
1- Sivil Toplumun Çok Katmanlı Etkisizleştirilmesi
Katılımcılara göre, sivil toplumu etkisizleştiren ve zayıflatan unsurlar içsel ve dışsal olarak iki başlık altında toplandı. İçsel unsurların başında belli bir konu etrafında örgütlenmede yetersizlik, birlikte mücadele kültüründe zayıflık ve toplumun farklı kesimlerinden destekçi bulmakta yaşanan zorluklar geliyor. Sivil toplumu etkisizleştiren dış unsurların başında ise artan baskılar ve korku iklimi geliyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve yükselen milliyetçilik de sivil toplumun etkisizleşmesinde önemli rol oynuyor.
2- Sivil Toplum-Siyaset İlişkisinin Açmazları
Araştırmada, siyaset ve sivil toplum arasında önemli düzeyde kopukluk olduğu vurgusu dikkat çekiyor. Sivil toplum ve siyaset arasındaki ilişki, katılımcılar tarafından büyük oranda eşitsizlik üzerine kurulu bir güç dengesi olarak tanımlanıyor. Dahası, iki aktör arasında diyalog yollarını arayan ve çaba sarf eden tarafın çoğunlukla sivil toplum örgütleri olduğu gözlemi öne çıkıyor. Bu da siyasi aktörler ile sivil toplum örgütleri arasında hiyerarşik ve eşitsiz bir ilişki biçimi getiriyor.
Siyasi aktörler ile sivil toplum örgütleri arasında hiyerarşik ve eşitsiz bir ilişki biçimi var.
Sivil toplum ve siyasetin iş birliği içinde olamaması ve karşılıklı beklentilerinin farklılıklar göstermesinin altındaki en önemli sebep, yasal çerçevenin geliştirilmesine yönelik kapsamlı bir hükûmet stratejisi ya da mekanizması bulunmaması olarak görülüyor. Araştırmaya göre, siyasetin sivil toplumun sahasında inisiyatif aldığında, o konunun kamuoyunda kabul görmesi kolaylaşıyor ve daha kitlesel düzeyde ve hızlı sonuçlar alınmasını sağlıyor. Dolayısıyla siyasal alan, sivil toplumun alanını belirliyor.
3- Siyaset ve STK’lar Arasında Ayrışan Sivil Toplum Algısı, Faaliyetler Ve İyi Örnekler
Siyasal aktörler sivil toplum örgütlerine “gönüllülük” ve “hayırseverlik” gibi misyonlar yüklerken, sivil toplum örgütleri ise kendilerine uzman, bilgi ve politika üreten, sosyal meselelerde devletin eksik kaldığı alanlarda hizmet ve model üreten roller biçiyorlar. Dikkat çeken önemli bir başka nokta, sivil toplum dünyasının kendisinin de siyasi aktörlerin de sivil toplumun karar alma mekanizmalarını etkilemeye yönelik bir işlevi ve gücü olduğunu düşünmüyor.
Hem siyasi hem sivil aktörler, sivil toplumun karar alma mekanizmalarını etkilemeye yönelik bir işlevi ve gücü olduğunu düşünmüyor.
Başta siyasi aktörler olmak üzere katılımcılar, sivil toplumun iyi işler üretmelerinin aynı zamanda etkili de olabildikleri anlamına gelmediğini, Türkiye’de sivil toplumun ürettiklerinin siyaset dünyası veya hükümet tarafından kullanılmadığını dile getiriliyor. Sonuç olarak, Türkiye’deki sivil toplum bu açıdan da etkili bulunmuyor.
Sivil toplumun iyi örneklerinde ilk akla gelenler Türkiye’deki kadın hareketinin kazanımları ve mücadelesi oluyor. Lobi faaliyetleri sonrasında elde edilen kazanımlar da sivil toplumun başarılı çalışmaları arasında gösteriliyor.
4- 15 Temmuz OHAL Perspektifinden Sivil Toplum
Araştırma kapsamında mülakatlarda, 15 Temmuz’un Türkiye’deki kutuplaşmayı derinleştirdiğine ilişkin önemli tespitler yer alıyor: sivil toplum 2016’dan bu yana önemli ölçüde daralma yaşarken, iktidarın alanı çok genişliyor. Ortaya çıkan tabloda, sivil toplum ve bireyler bir taraf seçmeye zorunlu kalıyor, bu da derinleşen kutuplaşmanın doğrudan bir sonucu oluyor.
Türkiye sivil toplum, 15 Temmuz sonrası OHAL uygulamaları sırasında çok geriye gitti.
15 Temmuz sonrasında sivil toplumun üzerindeki artan baskı, hem siyasi aktörler hem sivil toplum profesyonelleri tarafından çokça vurgulanırken, genel olarak Türkiye sivil toplumunun, 15 Temmuz sonrası OHAL uygulamaları sırasında çok geriye gittiği kaydediliyor. OHAL uygulamalarında KHK’larla başlayan dernek kapatmaları, Büyükada tutuklamaları ve Gezi Davası’nda Osman Kavala’nın tutuklanması gibi gelişmeler ile sivil toplumun her kesiminin sesinin kısılmasına neden olmaya devam ediyor.
5- Pandemi Sürecinde Sivil Toplum
Araştırmada, pandemi sürecinin sivil toplumdaki daralmayı derinleştirdiği, iktidarın sivil toplum üzerinde uyguladığı baskıyı meşrulaştırmak için pandemiyi kullandığı tespiti öne çıkıyor. Sivil toplumun pandemi döneminde daha çok kendi var olma krizine odaklanarak fayda sağladığı kesimlerin değişen ihtiyaçlarıyla yeteri kadar ilgilenemediği belirtiliyor.
Sivil toplum işlevini ve varoluş sebebini yeniden gözden geçirmesi gerekiyor.
Sivil toplumun yapısal ve yönetsel olarak kendini gözden geçirmeye, gelecek yıllarda sivil alanın nereye doğru gittiğini dikkate alarak o alana yönelik hizmet üretme süreçlerini bir daha masaya yatırmaya ihtiyacı olduğu vurgulanırken, krizlere daha dayanıklı bir toplumun inşasında sivil topluma önemli roller düştüğü hatırlatılıyor.
6- Siyaset-Sivil Toplum İş Birliğinin Güçlenmesine Yönelik Öneriler
Katılımcılar, demokratik bir rejimde siyasi mekanizmaların sivil topluma kulak vermesi ve aldığı kararlara aktif şekilde sivil toplumu dahil edebilmesi ile siyasi faaliyetlerin şeffaf olarak izlenebilir olması gerekliliğini hatırlatıyor.
Hem siyaset hem sivil toplum tarafından siyaseti ve sivil toplum kuruluşlarını da içine alan şekilde bir zihniyet dönüşümü ihtiyacı; zihniyet dönüşümünün olabilmesi için de yeni bir ilişki biçimi üretilmesinin gerekli olduğu vurgusu…
Bu gereklilik çerçevesinde siyaset ve sivil toplum arasında iş birliğinin güçlenmesi ve sivil toplumun geniş kesimlere ulaşabilmenin yollarının araması amacıyla sıralanan öneriler şunlar:
- Sivil toplumun en temel beklentisi hukuki, siyasi ve mali açıdan elverişli bir sivil toplum iklimi;
- Kamu ve sivil toplum ilişkilerinde, adil ve şeffaf süreçler işletilmesi, bu süreçlerin yapılandırılmasına yönelik adımlar atılması;
- Siyaseti etkileyebilmesi için sivil toplumun bağımsız olmasının gerekliliği, bunun ekonomik ve ifade özgürlüğü olarak iki farklı açıdan ele alınması ihtiyacı;
- Sivil toplum örgütlerinin, toplum üzerindeki etkisinin artmasıyla siyaset üzerinde de daha etkili olacağının dikkate alınması;
- Türkiye’deki demokrasi eksikliğinin bir yansıması olarak sivil toplum örgütlerinin de kendi içlerinde demokratikleşmelerinin gerekliliği;
- siyasi aktörlerin, sivil toplumla daha fazla etkileşime geçmeleri, sivil toplumun deneyimlerinden daha fazla yararlanmaları sorumluğunu üstlenmeleri;
- Hem siyaset hem sivil toplum tarafından siyaseti ve sivil toplum kuruluşlarını da içine alan şekilde bir zihniyet dönüşümü ihtiyacı; zihniyet dönüşümünün olabilmesi için de yeni bir ilişki biçimi üretilmesinin gerekli olduğu vurgusu…”