Türkiye’de demokratik yaşamı derinden sarsan, hukuk ve insan haklarına aykırı durumların ortaya çıkmasına neden olan siyasi iktidar politikaları ve uygulamaları 2019 yılının ilk 6 aylık döneminde de artarak devam etmiştir. Bölgede devam eden savaş ve çatışma ortamı, başta yaşam hakkı olmak üzere bireysel ve kollektif tüm hakların kullanılmasının önündeki en büyük engel olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yakın süreçte Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından, OHAL döneminde çıkarılan ve yasa haline getirilen 2 kanun hükmünde kararnamenin iptal edilmesine ve ‘Bu suça ortak olmayacağız’ başlıklı bildiriyi imzalayan barış akademisyenlerinin ‘silahlı terör örgütü propagandası yapmak’ suçundan cezalandırılması nedeniyle yapılan bireysel başvurularda imzacı akademisyenlerin ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğine kararı verilmiştir. Anayasa Mahkemesi tarafından verilen bu karar ile OHAL döneminde çıkarılan ve OHAL sonrasında yasalaşan KHK’lerin Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan hakların bu dönemde ne derece ihlal edildiğinin en somut örneğidir.
Demokrasi ve özgürlüklerin ağır yara aldığı bir diğer önemli durum da, seçme ve seçilme hakkına yönelik ve hukukla bağdaşır bir yanı olmayan yasaklayıcı uygulamalardır. OHAL döneminde haksız bir şekilde tutuklanan ve bir kısmı hala tutuklu bulunan DBP’li belediye eş başkanlarının yerine kayyım atamaları yapılmış, seçmen iradesini yok sayan bir müdahalede bulunulmuştur. 31 Mart 2019 tarihinde gerçekleşen yerel seçimlerde de belediye başkanı, meclis üyesi ve muhtar seçilenler, KHK ile ihraç edildikleri gerekçesiyle görevlerinden alınmışlardır. Çoğunluğu Halkların Demokratik Partisi adayı olan belediye eş başkanları ve belediye meclis üyelerinin, Yüksek Seçim Kurulu tarafından adaylıklarının kabul edilmesi ile seçilme yeterliliğine sahip oldukları kesinleşmişti. Buna rağmen seçimlerin sona ermesinden sonra seçilen belediye eş başkanları ve meclis üyelerinin KHK’li olmaları nedeniyle yerlerine başka adaylara mazbata verilmesi kayyum atamalarının fiili olarak devam ettiğini göstermektedir. Yaşanan bu fiili kayyum atama durumu adaylar açısından seçilme, seçmenleri açısından da seçme hakkının ihlalini oluşturmaktadır.
Bölgemizde 2019 yılının ilk 6 ayında yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele, hapishanelerdeki ihlaller, toplanma ve gösteri hakkına yönelik yasaklar ve müdahaleler, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, kadına ve çocuklara yönelik şiddet, ekonomik ve sosyal haklardaki kayıplar gibi pek çok değişik ve kategorik konularda ihlaller açığa çıkmıştır. Bu ihlallerden bir kısmına kısaca değinecek olursak;
Gözaltı merkezlerinde ve gözaltı yerleri dışında işkence ve kötü muamele yaygın ve sistematik bir biçimde varlık göstermeye devam etmiştir. Özellikle de Urfa Emniyet Müdürlüğü TEM birimine yönelik ileri sürülen iddialar, vahim boyutlardadır ve ivedi olarak soruşturulmayı beklemektedir. 2019 yılının Mayıs ayında Halfeti ve Suruç ilçelerinde ev baskınları sonucu gözaltına alınan 3’ü çocuk 51 yurttaşın, karakol bahçesinde yüzükoyun yere sıralanmış hallerinin basın organlarında yayınlanması ve işkence mağdurlarının anlatımları, bu iddiaları doğrular niteliktedir. Özellikle kadınlara yönelik işkence ve taciz iddiaları çok ciddi boyutlardadır. İnsan Hakları Derneği ve diğer STK’ların düzenledikleri ve kamuoyu ile paylaştıkları raporlar, işkencenin vahametini ortaya koymuştur. Ancak sorumlulara yönelik etkili bir soruşturmanın halen yürütülmemesi, cezasızlık politikasının tavizsiz bir şekilde her durumda uygulandığını göstermektedir. Anayasada ve yine Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere göre, işkencenin mutlak olarak yasaklandığını ve bu suçun zamanaşımına tabi olmadığını buradan bir kez daha hatırlatmak istiyoruz! Bu insanlık dışı uygulamalara derhal son verilmeli, başvuranlar görevlerinden alınmalı ve işlemiş oldukları fiiller nedeniyle haklarında etkili bir yargılama yapılmalıdır.
Raporun tamamı için: