Dünya, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük mülteci krizini yaşıyor. Çatışmalar, şiddet ve zulüm nedeniyle küresel olarak neredeyse 60 milyon kişi zorla yerinden edilmiş durumda. Bu nüfusun 19 milyonundan fazlası menşe ülkelerinin dışında bulunan mültecilerden oluşuyor ve bu kişilerin de yüzde 86’sı gelişmekte olan, yüzde 25’i ise en az gelişmiş ülkelerde bulunuyorlar.
Bu rapor, Avrupa Birliği (AB) liderlerinin, dünyadaki mültecilerin küçük bir bölümünü onurlu bir şekilde ülkelerine kabul etmek için hazır olmak yerine, kara sınırlarında tel örgüler çekerek, giderek artan sayıda sınır muhafızı konuşlandırarak, izleme-gözetleme teknolojilerine para harcayarak ve hâlihazırda yüksek sayıda mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan komşu ülkeleri sınır bekçisi kılmaya çabalayarak bu mültecilerin dünyanın en zengin siyasal birliğine girmelerini engellemeye çalıştıklarını ortaya koyuyor.
Kale Avrupası yaklaşımının ortaya çıkardığı sonucun iki yönü var. Bunlardan ilki, bu tedbirlerin zaten hâlihazırda hatalı olan amaçları yerine getirmekte başarısız oldukları gerçeği. Nitekim AB’ye ulaşan düzensiz göçmenlerin sayısı 2014 yılında 280.000 iken, Eylül 2015’te 500.000’e ulaştı. Bu nüfusun içinde yoksulluktan kaçan kimseler olsa da, AB’ye varan erkek, kadın ve çocukların büyük bir bölümü Suriye, Afganistan, Eritre, Somali ve Sudan’daki şiddet ve yaygın insan hakları ihlallerinden kaçan mültecilerdi.
Ortaya çıkan sonucun ikinci yönü ise, Avrupa ülkelerinin, çekim faktörlerinin gücü ile uluslararası korumanın sağlanmasına duyulan artan ihtiyacı göz ardı etmek ve mültecileri dışarda tutma çabasına odaklanmak suretiyle insanları yalnızca bir güzergâhtan diğerine ittiği ve itilen bu güzergâhların da çoğunlukla daha tehlikeli olduğudur. 2015 yılındaki tüm düzensiz varışların neredeyse yüzde 90’ı deniz yoluyla gerçekleşti. 2014 yılında 3,500 kişinin AB’ye ulaşmaya çalışırken denizlerde ölmelerine ve yaz ayları süresince denizdeki arama-kurtarma kapasitesinin artırılmasına yönelik takdir edilesi çabalara rağmen, Eylül 2015 tarihi itibariyle neredeyse 3,000 kişi hayatını kaybetti. Akdeniz’deki arama-kurtarma çabaları ne denli kapsamlı olursa olsun, mülteciler için denizden başka güvenliğe ulaşabilecekleri seçenekler var olmadığı sürece, mülteciler Avrupa’nın kıyılarında ölmeye devam edecekler.
Devletlerin sınırlarını kontrol etme hakları vardır. Ancak bu, uluslararası insan hakları yükümlülükleriyle uyumlu bir şekilde yapılmalıdır. Özellikle de sınır kontrolüne ilişkin tedbirler mültecilerin güvenli bir yere ulaşmalarını ve sığınma talebinde bulunmalarını engellememelidir. Avrupalı liderlerin düzensiz göçün önlenmesine yaptıklarına vurgu AB’nin etrafında görünen ve görünmeyen duvarların inşa edilmesine neden oluyor. AB üye devletleri her ne kadar 1951 Mülteci Sözleşmesi’ne taraf olsalar da mültecilerle ilgili herhangi bir şekilde taahhüt altına girmeyi engellemek, dünyadaki mültecilere karşı herhangi bir sorumluluk almaktan kaçınmak ve mültecilerin kendi yetki alanlarına girmemelerini sağlamak için neredeyse ellerinden gelen her şeyi yapıyor gibiler.
AB’ye girişlerin büyük bir bölümü, insanların bu topraklara girmek için gerekli yükümlülükleri (seyahat belgeleri, vize ve benzeri) yerine getirip getirmediklerinin kontrol edildiği resmi kara, deniz ve hava sınır geçiş noktalarında gerçekleşiyor. Uluslararası koruma ihtiyacı olan tüm bireylerin sınıra vardıklarında tespit edilmeleri esastır. Teorik olarak bu kişiler koruma taleplerini iletebilmeli ve herhangi bir sığınmacının da sınırdan geri çevrilmesi mümkün olmamalıdır.[7] Her ne kadar bazı üye devletlerin “transit bölgeler” gibi kavramlarla sınırlar çevresindeki yerlerde kısıtlı bir yetki alanları olduklarını ifade ederek yükümlülüklerinden kaçınmaya çalıştığı durumlar olsa da, AB’ye üye devletlerin sınır geçişleri esnasında sığınmacılara karşı yükümlülükleri açıktır.
Ancak AB üyesi bir devletin sınır geçiş noktasına düzenli yollarla gelebilmek, uluslararası koruma ihtiyacı bulunan çok sayıda kişi için pek mümkün değil. Ya gerekli belgeler olmaksızın kaçmak durumunda kaldıkları ya da bu belgeleri kendilerine zulüm eden devletlerden almaları imkânsız veya oldukça tehlikeli olduğu için birçok mültecinin pasaport ya da vize gibi seyahat belgeleri bulunmuyor. Kara sınırları söz konusu olduğunda ise bir sığınmacının AB üyesi bir devletin resmi sınır geçiş noktasına ulaşabilmesi için ilk önce komşu üçüncü ülkenin sınırlarından çıkış yapması gerekiyor. Ancak sığınmacılar çoğu kez üçüncü ülkenin sınır geçiş noktalarında ya yanlarında komşu AB üyesi ülkeye girebilmek ya da üçüncü ülkeye giriş veya çıkış yapmak için gerekli belgeleri olmadığından durduruluyorlar. Bunun sonucunda da yalnızca çok az sayıda mülteci seyahat edip sığınma başvurusunda bulunmayı arzu ettikleri AB üyesi devletin sınır geçiş noktasına varabiliyor.
Bu durum, mültecilerin sahte veya yanıltıcı belgeler temin etmeleri veya sınır geçiş noktalarından geçebilmek için araçlara saklanmaları ya da resmi sınır geçiş noktası olmayan bölgelerden kara sınırını aşmaya teşebbüs etmek zorunda kalmaları anlamına geliyor.
Ancak AB’nin resmi sınır geçiş noktası olmayan dış sınırları günbegün tel örgüler ve giderek artan sayıda devriye ve gözetleme teknolojileriyle ya da kendilerinden komşu AB üyesi ülkeye olan düzensiz varışları durdurulmaları talep edilen üçüncü ülkelerle yapılan işbirliğiyle kapatılıyor.
Uluslararası Af Örgütü’nün mültecilerin AB’ye ulaşmak için kullandıkları ana güzergâhlar üzerine 2013 senesinden beri yaptığı araştırmalara dayanan bu rapor, AB ülkelerinin mültecileri daha gizli ama çoğunlukla da çok daha tehlikeli olan güzergâhları kullanmaya zorladığını ortaya koyuyor. Görece daha kolay güzergâhların kapatılması mültecileri AB’deki güven ortamına ulaşmak için oldukça geniş ve hızlı akan nehirler, uzun deniz yolculukları gibi daha zorlu ve tehlikeli yolculukları tercih etmeye mahkûm ediyor. Bu karmaşık ve çaba gerektiren yolculuklar ise mülteci ve göçmenlerin kaçakçılara giderek daha fazla bağımlı hale gelmelerine yol açıyor ve dahası bu kişileri Avrupa’ya varıldığında entegrasyon amaçlı kullanabilecekleri yüksek meblağları ödedikleri suçluların merhametlerine terk ediyor.
Bu raporda İspanya, Yunanistan, Bulgaristan ve Macaristan tarafından alınan bazı sınır yönetimi tedbirleri de ele alınıyor. Rapor boyunca yer verilen düzensiz varışlara dair istatistikler bu tedbirlerden bir kısmının mültecilerin AB’ye gelmek için kullanabilecekleri görece kolay güzergâhların kapanmasına katkıda bulunduğunu; ancak genel anlamda varışların hacmini azaltma konusunda başarısız olduğunu ortaya koyuyor. Bunun ardındaki neden ise basit; zira mülteciler, AB’deki yaşamlarının kaçtıkları ülkelerdeki yaşamlarına nazaran daha iyi olacağını düşündükleri sürece gelmeye devam edecekler. Dolayısıyla bu tedbirler Avrupa’ya yönelen güzergâhların değişmesine katkıda bulunarak mültecileri etkin bir uluslararası koruma arayışlarından çok daha tehlikeli yolculuklara çıkmaya zorluyor.
Raporda ayrıca Yunanistan polisi, Yunanistan sahil güvenlik birimleri, Bulgaristan sınır muhafızlarının ülkelerinin Türkiye ile olan sınırlarında ve İspanyol sivil muhafızlarının da İspanya’nın Fas ile olan sınırlarında gerçekleştirdikleri ve genellikle kötü muamele ve aşırı güç kullanımının eşlik ettiği geri itme uygulamalarına da yer veriliyor.
Uluslararası Af Örgütü’nün gerçekleştirdiği araştırma, geri itme uygulamalarının yalnızca tek bir sınıra özgü bir anomali olmadığı; aksine bu anomalinin tel örgülerle çevrili ana göç yolları üzerindeki AB dış sınırlarının tamamının içsel bir parçası haline geldiğine işaret ediyor.
Uluslararası Af Örgütü ve diğer sivil toplum örgütleri tarafından yayımlanan sınırlardaki geri itme uygulamalarını konu alan çok sayıda rapora ve geri itmelerin AB Temel Haklar Şartı ile Schengen Sınır Kodu ve AB İltica Usulleri ve Geri Dönüş yönergelerine aykırı olmasına rağmen Avrupa Komisyonu hâlâ etkili bir tedbir alabilmiş değil. Aynı zamanda, AB üyesi ülkeler uygulamaların nasıl olduğuna bakılmaksızın göçmen ve mültecilerin AB sınırlarındaki ülkeler tarafından engellenmesi konusunda tatmin görünüyorlar.
Küresel bir mülteci kriziyle karşı karşıya olan Avrupa liderleri, dünyadaki mültecilerle ilgili sorumlulukların daha adil bir şekilde paylaştırılması ve bu kişilere koruma sağlanması yükümlülüklerini yerine getirmelidirler. Uluslararası Af Örgütü mültecilerin gizli ve tehlikeli yollara başvurmaya mecbur bırakılmamaları için AB üye devletlerine ve AB kurumlarına güvenli ve yasal yolları ciddi anlamda artırma çağrısında bulunuyor.
Metin Kaynağı : Madde14.Org