Uluslararası Af Örgütü, tüm dünyada 2019’da insan haklarının durumunu incelediği bölgesel yıllık raporlarını yayımladı. Raporların duyurusunda şu ifadelere yer verildi:
Dünya genelinde sivil alanı daraltan ve hak ihlallerini devam ettiren hükümetlere rağmen, hak savunucuları ve aktivistler de her türlü baskıya göğüs gerip, hak ihlalleriyle mücadele etti. Dünyanın dört bir yanında geniş halk kitleleri haklarına sahip çıkmak ve baskılar, yolsuzluk, şiddet ve cezasızlıkla mücadele etmek için sokakları doldurdu.
TÜRKİYE’DE İNSAN HAKLARININ GENEL DURUMU
Olağanüstü hal dönemi Temmuz 2018’de sona ermesine rağmen, muhaliflere veya muhalif olduğu varsayılan kişilere yönelik baskılar 2019’da da devam etti. Binlerce kişi, uluslararası hukukta tanımlanmış bir suç işlediklerine ilişkin çoğunlukla hiçbir güvenilir kanıt olmadan, terörle mücadele yasaları ve başka yasaların keyfi kullanımıyla soruşturuldu, yargılandı ve cezalandırma amacı taşıyan uzun süreli tutuklu yargılamalarla cezaevinde tutuldu. Yargı bağımsızlığına ilişkin kaygılar arttı. Yargı reformu paketi Meclis’ten geçti. Ancak yapılan değişiklikler yargı üzerindeki şiddetli siyasi baskılara veya adil olmayan, siyasi güdümlü yargılamalara ve mahkumiyet kararlarına son vermedi. İfade özgürlüğü ve barışçıl toplanma hakları ciddi şekilde sınırlandırıldı. Mevcut hükümeti eleştiren kişiler, özellikle gazeteciler, siyasi aktivistler ve insan hakları savunucuları, gözaltına alındı veya asılsız cezai suçlamalarla karşı karşıya kaldı. Yetkililer protestoları keyfi olarak yasaklamayı ve barışçıl protestocuları dağıtmak için gereksiz ve aşırı güç kullanımına başvurmayı sürdürdü. Güvenilir kaynaklarca işkence ve zorla kaybetme iddiaları ortaya kondu.
İfade özgürlüğüne yönelik baskılar devam etti
Mahkemeler internetteki birçok içeriği engelledi ve yüzlerce sosyal medya kullanıcısına cezai soruşturmalar açıldı. Ağustos ayında, internette yayın yapan platformların içeriklerini RTÜK denetimine tabi tutarak RTÜK’ün internet üzerinde sansür yetkisini artıran yeni düzenleme yürürlüğe girdi.
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda gerçekleştirdiği “Barış Pınarı Harekatı” yalnızca iki hafta sürmesine rağmen, harekatı eleştiren veya sorgulayan yüzlerce kişi hakkında soruşturma açıldı, birçoğu gözaltına alındı ve en az 24’ü tutuklu yargılanmak üzere cezaevine gönderildi. Gözaltına alınan kişiler arasında, siyasi parti üyeleri, yerel yönetim temsilcileri, aktivistler, gazeteciler de bulunuyor. Bu dönemde gerçekleştirilen bazı gözaltılarının harekatla ilgili olmaması, askeri harekatın, Temmuz 2018’de sona eren olağanüstü halin ardından devam eden baskının artırılması için bir bahane olarak kullanıldığı izlenimini veriyor.
Gazetecilere yönelik baskılar sürüyor
Gazeteciler sadece işlerini yaptıkları için gözaltına alındı ve yargılamalarla sindirilmeye çalışıldı. Onlarca gazeteci ve medya çalışanı tutuklu yargılandıkları veya hapis cezası aldıkları için halen cezaevinde. Barışçıl gazetecilik faaliyetleri suçmuş gibi gösterilerek terörle mücadele yasaları kapsamında yargılanan kişilerden bazıları yıllar boyu sürecek hapis cezalarına mahkum edildi.
Hak savunucuları ve siyasetçiler yargılanmaya devam etti
Onlarca insan hakları savunucusu, insan hakları çalışmaları nedeniyle ceza soruşturmaları ve yargılamalarıyla karşı karşıya kaldı, gözaltına alındı veya hapsedildi.
Uluslararası Af Örgütü’nün Onursal Başkanı, eski direktörü ve birçok üyesinin de aralarında bulunduğu 11 insan hakları savunucusu temelsiz suçlamalarla 15 yıla varan hapis cezaları istemiyle ile yargılandığı dava devam etti. 16 sivil toplum insanının temelsiz iddialarla yargılandığı Gezi Davası 2019 yılında devam etti. 10 Aralık’taki Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılmasına yönelik AİHM kararına rağmen Kavala halen serbest bırakılmadı. Yargılandığı 140’ın üzerinde dava nedeniyle insan hakları avukatı Eren Keskin hapis tehdidi altında olmaya devam ediyor.
Temmuz ayında Anayasa Mahkemesi, “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bir barış bildirisini imzaladıkları gerekçesiyle mahkum edilen 10 akademisyenin ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Bildiriyi destekleyen yüzlerce akademisyen bu kararın ardından beraat ettirildi. Eylül ayında, Yrd. Doç. Dr. Bülent Şık, tarımsal ürünlerde ve sudaki kanserojen pestisitler ve diğer zehirli maddelerin varlığını açıklayan yazı dizisi gerekçesiyle “gizli bilgileri açıklama” suçlamasıyla 15 ay hapis cezasına mahkum edildi.
HDP’nin eski eş başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, büyük ölçüde konuşmalarında sarf ettikleri sözler nedeniyle terörle bağlantılı suçlarla suçlandı ve güvenilir deliller olmaksızın mahkum edildi ve hala cezaevinde tutuluyor. Mart ayındaki yerel seçimlerden sonra, devletin kayyum atadığı 20 HDP’li belediyenin seçilmiş belediye başkanları tutuklu yargılandı. Bunlardan 18’i yıl sonu itibariyle halen tutuklu yargılanıyordu. Eylül ayında, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu “Cumhurbaşkanına hakaret,” “kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret,” “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” ve “terör örgütü propagandası yapma” suçlarından dokuz yıl sekiz ay hapis cezasına mahkum edildi.
Toplanma özgürlüğü hakkı ağır şekilde ihlal edildi
Ülkenin dört bir yanındaki çeşitli şehirlerde kamuya açık tüm toplantı ve gösteriler, ilgili tedbirlerin gerekliliği ve orantılılığına ilişkin ayrı ayrı değerlendirme yapılmaksızın süresiz şekilde yasaklandı. Polis barışçıl protestoları şiddet kullanarak dağıttı. Onlarca barışçıl protestocu hakkında “terör örgütü propagandası yapma,” “yasa dışı toplantı ve gösteriye katılma” ve “polise mukavemet etme” gibi suçlamalarla ceza soruşturmaları ve davaları açıldı. ODTÜ ve Boğaziçi Üniversitesinde gerçekleştirilen barışçıl protestolara katılanlar da dahil olmak üzere üniversite öğrencileri yargılanmaya devam etti. Çok sayıda vali, barışçıl toplanma hakkını sınırlandırmak için olağanüstü hal döneminin sona ermesinin ardından çıkartılan yasaların valilere tanıdığı olağanüstü yetkileri kullanmaya devam etti.
Ankara Valiliği’nin Kasım 2017’de LGBTİ+ etkinliklerine getirdiği süresiz genel yasak, Nisan 2019’da Ankara Bölge İdare Mahkemesi tarafından kaldırıldı. Ancak bunun üzerine LGBTİ+ etkinlikleri teker teker yasaklanmaya başladı. ODTÜ Onur Yürüyüşü üniversite yönetimince yasaklandı. Polis, yürüyüşü dağıtmak için gereksiz ve aşırı güç kullandı. İzmir, Antalya ve Mersin Valilikleri de Onur Haftası etkinliklerinin gerçeklemesini engellemek için genel yasak uyguladı. 2019, İstanbul’da Onur Yürüyüşü’nün üst üste yasaklandığı beşinci yıl oldu.
İstanbul’daki 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde toplanan binlerce kadına biber gazı ve diğer türde aşırı güç kullandı. Ayrıca, İzmir’deki “Las Tesis” protestosuna katılan 25 kadına ceza soruşturması açıldı. Aralık ayında polis İstanbul’daki “Las Tesis” protestosunu aşırı güç kullanarak dağıttı ve protestoya katılan altı kadını gözaltına aldı; gözaltına alınanlar ertesi gün serbest bırakıldı. Antalya’da ise “Las Tesis” protestosuna katılmak üzere bir araya gelen 100 civarında kadın polis tarafından engelledi.
Kasım 2018 ile Mayıs 2019 arasında açlık grevinde olanlarla dayanışma amaçlı toplantılar ile seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınmasına ve “Barış Pınarı Harekatı”na karşı düzenlenecek protestolara genel yasak getirildi.
Zorla kaybedilenler için 1990’ların ortalarından beri her hafta Galatasaray Meydanı’nda toplanan Cumartesi Anneleri’nin barışçıl protestoları, gereksiz ve aşırı güç kullanarak dağıtıldıkları Ağustos 2018’den beri engelleniyor. Galatasaray Meydanı’ndaki tüm protestolara uygulanan genel yasak halen yürürlükte.
Çalışma hakkı ve seyahat özgürlüğü ihlalleri
2016’daki darbe girişiminden sonra olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleriyle (KHK) keyfi olarak işinden ihraç edilen 129 bin 411 kamu sektörü çalışanından 115 bininden fazlasının kamu sektöründe çalışması hala yasak ve bu kişiler hala pasaport alamıyor. KHK’larda “terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti, aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı” olduğu gerekçesiyle adları listelenen birçok çalışan ve aileleri, yoksulluk ve korkunç bir toplumsal damgalanma yaşadı.
Mülteciler ve sığınmacılar
Suriye’den 3 milyon 600 binin üzerinde mülteci ile diğer ülkelerden 400 bin civarında mülteci ve sığınmacının yaşadığı Türkiye, tüm dünyada en yüksek sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke olmaya devam etti. Ancak 2019 yılında, Türkiye’deki siyasi kutuplaşmanın şiddetlenmesi ve ekonomik göstergelerin kötüye gitmesi ile birlikte Suriyeli mülteciler giderek artan zorluklarla karşı karşıya kaldı ve kamuoyunda Suriyelilere yönelik eleştiriler ve hoşgörüsüzlük arttı. Temmuz ve Ekim ayları arasında en az 20 Suriyeli zorla ve hukuka aykırı bir şekilde ağır insan hakları ihlallerine uğrama riskiyle karşı karşıya kaldıkları kuzeybatı Suriye’ye geri gönderildi. Yetkililer, bu iddiaları resmi olarak reddetti ve ısrarla toplam 315 bin Suriyelinin “gönüllü şekilde” geri döndüğünü söyledi.
Ocak ayında bir kişi İstanbul Havaalanı’nda keyfi olarak gözaltına alındı ve Mısır’a zorla geri gönderildi. Mısır’da hücre hapsinde tutulan bu kişi hakkındaki ölüm cezasının infazı tehlikesi altına girdi.
Kaynak: Af Örgütü
Türkiye’de İnsan Hakları 2019 Değerlendirmesi:
Diğer Bölgesel İnsan Hakları Raporları: https://amnesty.org.tr/icerik/2019-yillik-raporu-dunya-kitlesel-protestolarla-calkalanditurkiyede-yargi-baskinin-araci-olmaya-devam-etti